top of page

Beylerbeyi Meydanı’ndan iskeleye inan trafiğe kapalı sokakta asırlık bir Rum evi…

 

İncir ağaçlarıyla süslü bir bahçe ve fondan gelen müzik sesleri… Burası İnciraltı Meyhanesi. Tam bir eski İstanbul meyhanesi tadında olan İnciraltı’nda iki bin beş yüz yıllık lezzetleri tatmak mümkün.

İki katlı, balkonlu bir de üstüne bahçesi olan 100 yıllık Rum evi şimdilerde eski İstanbul meyhanelerini aratmayan lezzetleri ve ortamıyla misafirlerini ağırlıyor. Ermeni, Rum, Yahudi, Yezidi, Saraylı, Bizanz, Kürt, Çerkez ne ararsanız bu meyhanede. Midyeli lahana dolması, kopsiya, muhammara, topik gibi bildiğimiz mezelerin yanı sıra (ama topik burada hiçbir yerde olmadığı kadar kusursuz bir kıvamda) papaz yahni, abudaraho gibi eski ama birçoklarımız için yeni lezzetler bulunuyor. Topik ve saraylı mutlaka denenmesi gereken tatlardan.

Saraylının içinde limon, turunç, mersin ve defne yaprağı var. Safran bal, sirke, kakule, karabiber gibi 17 çeşit lezzetlendiriciyle sunuluyor. Kimin zamanında olduğu bilinmeyen bir padişah hekimi şifa olsun diye yaparmış bu yemeği.

 

Ara sıcaklara geçtiğinizde dalak dolmasını, beyin tavayı ve enginarlı karidesi sofranıza istemenizin şart olduğunu söylemek gerek. Dalak dolması aslen bir Ermeni yemeği, ancak söylenene göre Ermeni mutfağında bile unutulmuş bir tat. Meyhaneye gelen yaşını almış bir Rum misafir, dalak dolmasını gördüğünde tüm arkadaşlarını “Size bir sürprizim var” diyerek İnciraltı’na getiriyormuş. Tabii unutmadan İnciraltı’nın pek bir feminen mezesi olan spesiyalindende bahsetmek lazım. Kırmızılâhana, balık ve ceviz karışımı mezenin rengi yemeseniz de sofrayı süslese yeter…

 

İçkinin her çeşidi var

 

İnciraltı meyhanesinin bahçesine oturduğunuzda 60 yıllık Çınar ağacının gölgesi, rengarenk begonviller, menekşeler ruhunuzu dinlendiriyor. Meyhanenin duvarlarını Kültür Bakanlığı’nın arşivinden alınan gravürler süslüyor. Günümüzün pek hassas konusu alkole gelecek olursak tek bir markanın esiri olmayan meyhane, istediğiniz her marka şarap ve rakıyı masanıza getiriyor.

 

Kısacası, gerçek lezzet tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yer.

 

Zeynep Bakır

 

 

 

İnciraltı

(…)Henüz kimseden duymadığınız, 6 günlük bir mekan İnciraltı Meyhanesi. Bahçesinde 60 yıllık bir incir ağacı var. (Osmanlı’da gelenekmiş, meyhaneler adını bir özelliğinden alırmış.) Eski İstanbul meyhanelerinin stilize edilmiş hali. İki katlı bir Rum evi, tahta döşemeli. Kültür Bakanlığı’nın kataloğundan fırlama eski

 

İstanbullular’ın resmedildiği tablolar var duvarlarda.

 

Ermeni, Rum, Yahudi, Yezidi, Saray, Bizans mutfağından ortaya karışık, az ama öz bir de mönü yapmışlar. (…)Topik, midyeli lahana dolma, kopsiya (hamsili bir meze imiş), muhammara gibi bildiklerimizin yanında, kırmızı lahana, balık ve ceviz karışımından oluşan İnciraltı mezesi gibi spesiyalleri de var başlangıçlarda. Dalak dolma, balık böreği de ara sıcaklardan sizin için seçtiklerim. Dalak dolma her yerde bulabileceğiniz bir lezzet değil, öyle ki Ermeniler bile unutmuş artık mutfaklarında.

 

 

Ana yemek seçeneklerine gelince… Karidesli bonfilesi artık et yemeyen beni bile baştan çıkaran cinstendi. Bir de tarçınlı köfteyi merak ettim, tarçını hep tatlıda görmeye alışkınız ya… Pek hafifti o da. Tatlıda da eskilerden oklava tatlısı enteresan. Şunu da belirtmeli, şarapta da rakıda da tek markaya teslim olmuş mekanlardan değil İnciraltı. Beylerbeyi Rakısı da var, İzmir Sakızlı da.

 

Bizim kızlar Turasan hastası. Her yerde bulamazsınız bu şarabı. Denediniz mi bilmem, Kapadokyalı bu marka, beyazda iddialı. Aklı fikri cebinde olanları da aydınlatmalı: Mezeler 6-10, yemekler 5-30 lira arasında.

Beylerbeyi de güzelmiş bu arada. Trafik vız gelir derseniz gidiniz bu çiçeği burnundaya.

Vatan

 

Kayıp Lezzetlerin Huzurlu Limanı

Beylerbeyi İskelesi’ne inen sokakta, erik, fındık, defne, incir ağaçları arasında modernleşmeye direnerek ayakta kalmış iki katlı eski bir Rum evi 2007 Ekim’inden bu yana konuklarını meyhane olarak ağırlıyor. İnciraltı, Osmanlı’da “gedikli” denilen ruhsatlı meyhaneler misali, adını mekânın en göze batan öğesinden, arka bahçesindeki 60 yıllık incir ağacından alıyor. Bu anlamda, hem meyhane geleneğinin hem de yüzyıllardır yaşayan İstanbul mutfağının sadık bir temsilcisi olan İnciraltı, adıyla da klasik meyhane kültürüne bir çeşit saygı duruşunda bulunuyor.İnciraltı’nın mutfağında İstanbul deyince renk olarak aklınıza gelen tüm çok kültürlü tatları bulmak mümkün! Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt yemekleri de var; klasik Osmanlı mutfağı da. Çerkez tavuğu, Ermenilerin Uskumru da müdavimlerini bekliyor.

 

Dünya ahiret biraderim olur böylesi

Teee perşembeden aradı, ‘Pazar kahvaltıya gider miyiz?’ Biliyor beni, gündüz programı yapmam için günler öncesinden kendimi hazırlamam gerek. Hatta bir önceki gece çıkmamam, alkol almamam vs.. Yoksa kalkamam, kalksam bile ayılamam, gün biter, gece kavuşuruz biz yine.O yüzden gitmedim Sawyer’in Cahide’deki VIP partisine. Zaten Lost’un L’sini bilmem izlemem, dolayısıyla o kim, niye ayılıp, bayılmam gerekiyor bihaberim.

Hem gitsem ne olacak, adamın bana faydası mı var?.. İki lafının başı ‘karım’, yüzüğünü gözümüze soka soka hal oldu, görmemişin evliliği olmuş misali.

 

Dünya ahiret biraderim olur öylesi anca.

 

‘Sawyer bana gelsin’ dedim ‘N’oluuuuurr gidelim diye’ arayanlara. Cumartesi çıkmamalıydım ki pazar sağ salim kahvaltı randevuma yetişebileyim.

 

13.00’te evden çıkabilmem için üç saat öncesinden uyanmam gerek zira. Öyle de yaptım nitekim. Dört gün önceden konsantre olduğum programım tıkır tıkır işledi. Gelip aldı beni iki sevgili. (Sevgililerin yanındaki üçüncü kişi olma yaşındayım galiba. Dörtlüyü tutturamadık gitti 

 

Neyse, çabuk geçtik Karşı’ya. Ne zaman Köprü’yü geçip bir yere gitsem ‘Gözümde büyüttüğüm gibi değilmiş’ diyorum; ne vakit biri arasa ‘Aaaa Karşı’ya gelemem, çok uzak!’ Bir yaman çelişkidir gidiyor Köprü’nün öte yanıyla ilgili.

 

Rotamız Beylerbeyi… Gündüz gözüyle ilk kez geziyorum. İskelesi Küçük Ortaköy gibi. Oltasını kapan gelmiş, kimi balık tutuyor, kimi tutulmuşları yiyor.

 

Bizim derdimiz kahvaltı tabii. İskeleye çıkan sokaktaki İnciraltı’na giriyoruz. Daha önce meyhane olarak test edip onayladığımız bir adres burası.

***

İnciraltı’nda kahvaltı keyfi

 

Hafta sonları da bahçesiyle hizmette. Mekâna adını veren incir ağacının gölgesinde bir yer buluyoruz kendimize. Önce başlangıçlar geliyor. Amerikan servis üzerinde 13’e yakın çeşit sıralanmış. Muammara, tahin-pekmez, bal-kaymak, çökelekli biber dolması, zahter, turunç ve zeytin reçeli… Zeytinin reçeliyle ilk kez müşerref oldum burada, bayıldım ama…

 

Taze doğranmış (ki, çok önemli) domates, salatalık, peynir tabağı, yumurta salatası, durmadan bir şey getiriyor garson. Peynir tabağı az mı ne, diye söyleniyoruz aramızda. Az sonra ızgara hellim geliyor, sucuk, sigara böreği, biberli ekmek, sebzeli börek derken finaldeki katmer beni benden alıyor. Beykoz kurusu, kızarmış ekmek sepeti ve simit de başköşede.

 

Peynir tabağının az olmadığını mönü tamamlanınca anlıyoruz. Garsonun ‘Acele etmeyin’ diye uyarıp, neler geleceğini sayması şart.

 

Bizim çifte kumrulara yetmiyor o başka, beyaz peynirli omlet ve menemen de istiyorlar, harcayacaklar ya nasılsa  Ben garibimi düşünen yok.

 

Bari hazmetsin diye Türk kahvesine sarılıyorum ben de, yanında gelen satsuma likörüne bayılıyorum. (…)

 

Fazla söze ne hacet. Bir pazar yolunu Beylerbeyi’ne düşürenler anlar anca. Özellikle de ‘Her hafta gidiyorum ama kalabalıklar içinde ne yediğimi anlamıyorum’ deyip, o kalabalıktan kaçacak delik arayanlar gitsin İnciraltı’na. Arka tarafta bir cennet bahçesi var. Tıka basa doyduran kahvaltısı 25 lira.

 

Ebru Drew

bottom of page