top of page

“İstanbul” Tadında Meyhane

Meyhane muhabbetini seviyorsanız, hele bir de sigara dumanından, gürültüden boğulmadan, hem midenizi hem de zihninizi hoş tutan bir gece geçirmeyi özlediyseniz, tüm sürprizleriyle “İstanbul” kokan bir meyhane İnciraltı Meyhanesi.

İstanbul hep sürprizlerle dolu bir kadın gibi gelir bana. Hani size ne zaman, nasıl bir güzellik sunacağını bilemediğiniz ve asla da tam olarak bilemeyeceğiniz. Bunca yıl geçti bu şehirde, ne soluğumu kesen sokaklar bitti, ne gizli kalmış tatlar. Belki de bu yüzden trafik, stres gibi insanı göçe iten onca neden varken gidemiyoruz buralardan. Fakat itiraf ediyorum ki yaş kemale erdikçe eskiden kalabalık hoşunuza giderken, uğultu rahatsız ediyor sizi. Yine eskiden “yemek bahane, muhabbet şahane” derken, artık her lokma çok mühim geliyor insana. Bu uzun girişten sonra sadede geliyorum: İşte böyle bir yer buldum. Taksim’in kalabalığından uzak, sakin, keyifle rakınızı içebileceğiniz, hiç ıstırap çekmeden karşınızdakini duyabileceğiniz ve en önemlisi çok leziz yemekler yiyebileceğiniz bir mekân: İnciraltı Meyhanesi.Yer, Beylerbeyi.

 

İstanbul’dan uzaktaymışsınız gibi gelse de çok “İstanbullu” bir hava hâkim İnciraltı’nda. Eski bir konakta, temiz, şık, kırmızı örtüler üzerinde, bize unutturulan tatlar hatırlatılıyor. Her şey ince düşünülmüş, tablolar, rakı kadehleri. Rakı geleneği olan bir evde büyümeme rağmen, ilk kez gördüğüm Ata rakı kadehleri ve onlara giydirilen dantel zarflar. Meğer çok eskiden her beyefendinin ceket cebinde eşleri tarafından örülmüş bir dantel zarf bulunurmuş. Beyefendi iki kadeh içmek için gittiği meyhanede kendi dantel zarfını kullanırmış. Bu dantel zarf, el ısısıyla rakının ısınmasına engel olurmuş. Bu zarif adet, kadehler tokuşup “çın” sesi gelmeyince ufak bir şaşkınlığa da sebebiyet vermiyor değil.

 

Gelelim en önemli kısma. Mutfak şahane ki bu bir sürpriz değil(…) İnciraltı’nın mutfağında İstanbul deyince renk olarak aklınıza gelen tüm tatları bulmak mümkün! Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt yemekleri de var; füzyon da

 

Bir Ermeni mezesi olan dalak dolması benim gibi dalak fikrine şüpheyle bakan birini kesinlikle tavladı. Yahudi mutfağından beyin tava da öyle. Oysa pek çok hemcinsim gibi sakatata mesafeliyimdir; mesafeliydim. Daha önce hiç denemediğim tatlarla tanıştım. Mesela midyeli lahana dolma! Kendim gibi midyeseverlere şiddetle tavsiye ediyorum. O gece tattığım mezelerin hepsi çok lezzetliydi; portakallı kereviz de, Çerkez tavuğu da, pastırmalı humus da (Antakya’da humus yeme şerefine erişen birinin artık kolay kolay humus beğenmediğinin altını çizerim, ki ben Antakya’da humus yedim!)Ama bir tanesi var ki, yeri çok ayrı, öyle ki paragraf değiştirmeliyim onu anlatmak için:

 

Muhammara. Anlatması zor! Şöyle diyeyim: Bayıldım. O güzel ekmekler ve muhammarayla bütün geceyi geçirebilirdim. (…) Sırf muhammara denemeye bile gidilir Beylerbeyi’ne. Bu kadar mezenin üstüne, evet, ana yemekleri de tattım. İnciraltı köftesi de çok hoştu, tarçınlı köfte de. Dedim ya İstanbul’da ne varsa burada var diye. Meyhane köftesi yerken, füzyon mutfağından karidesli bonfile de seçenekler arasında. “Füzyon mu” diye soranlara, önyargıları bir kenara bırakın, derim. Tatlılardansa benim favorim, her ne kadar incir tatlısıyla yarışsa da, armut tatlısıydı. Tadı hâlâ damağımda İnciraltı Meyhanesi’nde fiyatlar makul. Mezeler 5 ila 10 YTL, ana yemeklerse 16 – 32 YTL arasında değişiyor. Kışın o konağın sıcak havasında güzel bir meyhane gecesi geçirmek, sohbet etmek ve leziz yemek yiyebilmek için Beylerbeyi’ne gitmekte fayda var. Bu arada baharla birlikte arka bahçede gerçekten bir incir ağacının altında aynı sefayı sürmek de mümkün olacakmış!

 

İncir, Bahçe, Kahvaltı Ve Huzur İnciraltı

Kahvaltıya meraklıysanız, gidecek yer sıkıntısı çekiyorsanız, incir ağaçları altında, sessiz bir bahçede, çok çeşitli ve zengin bir kahvaltı için istikamet Beylerbeyi, adres İnciraltı. KahvaltıBenim için hiç şüphesiz en uzun, en keyifli, en heyecan verici, en sürprizli öğün! Mükellef olmalı bir kahvaltı. Her şey tam olmalı. Hamur bağımlılığımı teskin edecek çeşit çeşit ekmekler, simit, börek, poğaça, vs Kesinlikle kıpkırmızı domatesler, buram buram Akdeniz kokan bir zeytinyağı, kekik, yumurta bulunduğum yöre ne verdiyse diyelim özetle kahvaltı, masadaki yiyeceklerden oturduğum koltuğun konforuna, gazete takımının tam olmasından üzerimdeki eşofmanın belimi sıkmamasına kadar bir bütünlük teşkil eder benim için. İnsanın bu kadar çok kıstası olunca, “kahvaltıya gidelim” arayışları, denemeleri genelde hüsranla sona eriyor. Ve hatta yerini ön hazırlığı uzuun sürebilen, neredeyse her türlü yiyeceğin farklı bir yerden alındığı bir ev kahvaltısına bırakabiliyor. Ama bu satırların tembel yazarı itiraf ediyor ki pazar günleri parmağını kıpırdatmak istemiyor, kendini prenses sanmak ve bir ziyafetin ortasındaymış hissine kapılmak istiyor.

Geçenlerde mis gibi deniz kokusunu içimize çeke çeke Anadolu yakasına vardık bir arkadaşımla. Oldum olası sevdiğim, yıllar önce deniz kenarında poğaça, çay içerikli sade kahvaltılarıma çoğu kez mekân olmuş Beylerbeyi’ne gittik. Henüz rakı saati değildi, mükellef bir kahvaltıya odaklanmıştım. İstikametimiz İnciraltı’ydı. Gerçekten incir ağaçları altında, sıcak havada hiç terlemeden, güneşi hissederek ama gölgede, çok sevimli küçük bir bahçede kahvaltı ettik. Buraya kadar yazılanlardan anlaşılacağı üzere, zaten muvaffak olmuş bir İstanbul meyhanesi olarak nam salan bu mekân, bu kez de kahvaltı konusuna el atmış. Gelelim izzet ikramaBir kere, pazar kahvaltılarımdaki temel ihtiyacım, ruhuma iyi gelen bir özellik var İnciraltı’nda; siz seçmiyorsunuz, onlar getiriyor. Getiriyor, getiriyor, getiriyor. Hatta sanki hiç bitmiyor. Küçücük küçücük kaplarda çeşit çeşit peynir, reçel ve balın yanı sıra zeytin, yumurta salatalarıBana göre, bir mekânın özeninin en belirleyici unsurlarından biri olan ekmekse harika! Gözümün önünde mutfaktaki fırından çıktı. Genel geçer kahvaltı güzelliklerinin yanı sıra ilk kez İnciraltı’nda tattığım yeni lezzetler de vardı. Şahane bir tür baharat olan ve zeytinyağı ile birlikte sunulan zahter ve zeytin reçeli gibiTam “artık yiyemem” derken, belli ki yedirme, içirme ve yaratma konusunda kendini durduramayan mutfak, bombardımanına devam ediyor. Bu kez de, sebzeli börek, hellim ızgara, katmer peş peşe geliyor.

 

Yiyecekler, ortam, çalışanlar pek hoş, sadece zaman zaman servis yavaş kalabiliyor. Tavsiyem, yavaş yemeniz, acele etmemeniz, yoksa tıkanır ve keyif alamazsınız. Kimsenin size “hadi, gidin” diye bakmadığı bir yer İnciraltı. Pazar günlerini tamamıyla keyif amaçlı planladığım için fiyat, vs. gibi faktörleri de düşünmek istemem. İnciraltı’ndaki gerçekten zengin kahvaltı 25 YTL. Karşılaştırmaya olanak sağlayan tecrübelerime dayanarak “kesinlikle değer” diyorum. Ayrıca İnciraltı’nda sadece pazarları değil, hafta arası da kahvaltı keyfi yapmak mümkün.

bottom of page